Züleyha Karaman
Rumlardan Rekor Silahlanma; Kimin İçin!

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) 2026–2028 döneminde Milli Muhafız Ordusu’na (RMMO) ayırdığı 532 milyon euro tutarındaki savunma bütçesini sadece bir modernizasyon hamlesi olarak değil, Doğu Akdeniz’deki güç dengelerini Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) aleyhine yeniden şekillendirme girişimi olarak da okumak lazım.
Politis gazetesinin Rum Savunma Bakanlığı’na ait “gizli” belgeye dayandırdığı haber, bu niyeti artık açıkça ortaya koymaktadır.
Habere göre, Airbus Helicopters’ten alınacak H145M tipi saldırı helikopterleri, Rus yapımı MI35P’lerin yerini alacak. Bu değişim, teknik bir güncelleme gibi sunulsa da, Batı eksenli savunma stratejisine geçişin somut bir göstergesidir. Rum Yönetimi artık İsrail’den, Avrupa ülkelerinden ve ABD’den silah sistemleri temin edebilmektedir. Avrupa ve İsrail menşeli yeni sistemler, ABD ile derinleşen askeri iş birlikleri… Tüm bu gelişmeler, teknik bir modernizasyon gibi sunulsa da esasında bölgesel bir yeniden konumlanma stratejisidir.
Bu gelişme, bölgede Türkiye’ye karşı kurulan askeri ve diplomatik ittifaklarının daha da derinleştirdiğini gösteriyor.
Rum Savunma Bakanlığı’nın açıklamalarına göre, bu bütçe artışı sadece caydırıcılığı artırmakla kalmayacak; aynı zamanda Evangelos Florakis deniz üssü ve Andreas Papandreu hava üssü gibi kritik altyapıların geliştirilmesini de kapsıyor. Bu üsler, KKTC için doğrudan stratejik tehdit unsurlarıdır.
Rum Yönetimi bir yandan askeri kapasitesini agresif biçimde artırırken, diğer yandan Kıbrıs Türk halkına federasyon temelinde görüşme önermesi de ciddi çelişkiyi ortaya koyuyor. Rumların bu tutumu ne kadar samimi?
Silahlanma bütçesini son yılların en yüksek seviyesine çıkaran, deniz ve hava üslerini genişleten, çok uluslu tatbikatlara katılımını artıran bir yönetim, Kıbrıs Türk halkı ile gerçekten eşit ortaklık mı hedefliyor; yoksa teslimiyet mi dayatıyor? Bu durum, Kıbrıs Türk halkı nezdinde haklı olarak elbette sorgulanıyordur.
Rum Yönetimi’nin savunma diplomasisi de bu çelişkiyi derinleştiriyor. Rumlar, AB içindeki güçlü ülkelerle ve ABD ile kurulan askeri ilişkileri, Türkiye’ye karşı “ulusal çıkarlara hizmet eden ittifaklar” olarak tanımlıyor. Rumların bu yaklaşımı, KKTC’nin tanınma mücadelesini de hedef alıyor.
TABLO DOĞRU OKUNMALI
Bu gelişmelerin, KKTC’de 19 Ekim’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerine etkisi göz ardı edilemez. Seçim sürecinde güvenlik, egemenlik ve uluslararası görünürlük gibi temel konuların da dikkate alınması muhtemel. Seçmen, sadece iç politikayı değil; bölgesel tehdit algısını da göz önünde bulundurarak sandık başına gidecektir.
Bu noktada, “çılgınca silahlanma ile barış aynı masada nasıl konuşulabilir?” diye sormak lazım.
Kıbrıs’ta çözüm, ancak Ada’daki gerçeklerin kabulüyle mümkündür. Bu gerçek, Adada iki ayrı halkın ve iki ayrı egemen devletin varlığıdır. Rum Yönetimi’nin yoğun silahlanma stratejisi, bu gerçeği yok sayan bir yaklaşımı temsil etmektedir.
İşin aslı, Rum tarafının askeri hazırlıkları sadece teknik değil; siyasi ve diplomatik bir mesajdır. Bu mesaj, KKTC’nin güvenliğini, Türkiye’nin bölgesel rolünü ve Kıbrıs’ta barış umutlarına doğrudan tehdit unsurudur. 19 Ekim seçimleri, bu tabloyu doğru okuyan bir iradenin ortaya çıkması açısından kritik bir dönemeçtir.
**
Züleyha Karaman
Silahlar, Üsler ve Tarihten Ders Almayanlar

Kıbrıs’ın da içinde bulunduğu bölgede çok sıcak gelişmeler yaşanıyor.
Farklı ülkelere saldıran soykırımcı İsrail, Gazze’ye karadan işgal başlatırken bir yandan da soykırım geçmişleri örtüşen Güney Kıbrıs’a silah sevkiyatı yapıyor.
Kıbrıs adası, bir kez daha küresel hesapların sahnesi haline geliyor.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY), sözde “güvenlik tehdidi” bahanesiyle yürüttüğü silahlanma faaliyetleri, yabancı askeri unsurlara sağladığı üsler ve kurduğu ittifaklar bölgenin barış ve istikrarını, Türkiye ve KKTC’nin ulusal güvenliğini doğrudan etkilemekte, Kıbrıs Türk Halkının varlığını da tehdit etmektedir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Doha dönüşü uçakta yaptığı açıklama, Kıbrıs adasının yıllarca bölgesel ve küresel güçlerin oyun alanı olduğuna dikkati çekerek, “Yakın tarihin, oynanan oyunların ne kadar kanlı olabileceğini gösterdiğini” hatırlattı.
Tarihten hatırlatma yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kimse Kıbrıs adası üzerinde yeni acıları ortaya çıkartacak oyunlar kurmamalıdır. Ne biz ne Kıbrıs Türk halkı yaşadıklarını unutmuştur. Acılarla dolu hafızalar taptazedir. Benzer acıları bir daha kimse Kıbrıs Türkü’ne yaşatamaz, biz buna izin vermeyiz” diyerek uyardı.
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş da KKTC’den giden muhtarlarla görüşmesinde, İsrail’in yayılmacı emelleri ve Güney Kıbrıs’a silah sevkiyatına değindi. Kurtulmuş, “Güney Kıbrıs’a yapılan askeri sevkiyat sıradan değil. EOKA’cı hedeflerle siyonist yayılmacı planlar örtüştürülüyor. Kıbrıs da bu haritaların bir parçası” vurgusu ile gelişmeleri dikkatle ve hassasiyetle izlediklerini belirtti.
Rumların silahlanma faaliyetleri elbette yeni değil; 1954’lerden beri gizliden ve açıktan silahlanıyor.
ABD’nin 1987 yılından bu yana Rum yönetimine yönelik uyguladığı silah ambargosunu 2020 yılında kaldırmasıyla, daha da ivme kazanan Rumların silahlanma faaliyetleri, son yıllarda Fransa’dan tank ve hava savunma sistemleri temini ve İsrail’den radar, istihbarat altyapısı ve savunma sistemleriyle entegrasyon girişimleriyle daha da derinleşti.
Rumların, Kıbrıs Türklerine karşı, “biz varız, siz yok olun” anlayışı ile sürekli silahlanması ve yabancı askeri varlıkları Ada’da konuşlandırması, Kıbrıs Türk Halkın iki devlet tezinin ne kadar haklı ve gerçekçi talep olduğunu da gösteriyor.
Haydi bir düşünün, son 5 yılda yaşanılanlar; ABD’nin ambargoyu kaldırması ve silah desteği, Fransa’ya üs desteği ve silah alımları, İsrail’in Güney Kıbrıs’taki askeri varlığını sürekli artırması… Tüm bunlar bir araya geldiğinde, Kıbrıs Türkü’nün iki devlet isteğine neden karşı çıkılıyor daha anlaşılır oluyor…
Tüm bu gelişmeler karşısında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da vurguladığı gibi, Türkiye’nin duruşu net:
“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bizim kardeşimizdir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin hak ve menfaatlerini kendi hak ve menfaatlerimiz olarak görüyoruz. Buna el uzatılmasına da müsaade etmeyiz”
Züleyha Karaman
Güç ve Kararlılık

Doğu Akdeniz’de barışın ve güvenliğin teminatı olan Türk Silahlı Kuvvetleri, Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı (KTBK) ve Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı (GKK) ile bu yıl yedincisi düzenlenen “Şehit Yüzbaşı Cengiz Topel Akdeniz Fırtınası-2025 Tatbikatı” ile caydırıcı gücünü bir kez daha ortaya koydu. 8-12 Eylül tarihleri arasında icra edilen tatbikat, bölgedeki askeri hazırlık seviyesinin yüksekliği, fırtınanın denizleri kabarttığı gibi göğsümüzü kabarttı.
Tatbikatın en dikkat çeken anı dün Sadrazamköy Atış ve Tatbikat Alanı’nda gerçekleştirilen “Seçkin Gözlemci Günü” oldu.
Kara, hava ve deniz unsurlarının eşgüdüm içinde sahaya yansıttığı performans, teknik bir başarıyla birlikte stratejik ve kararlı bir duruşun da yansıması oldu. KTBK Komutanı Korgeneral Sebahattin Kılınç’ın konuşması ise bu kararlılığın altını çizdi. Kılınç, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri ve KKTC Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı unsurlarının birlikte yürüttüğü tatbikatın, planlı görevleri en etkin şekilde icra etme hedefiyle gerçekleştirildiğini vurguladı.
Taarruzdan hava hücum harekâtına, muharebeden arama-kurtarmaya kadar birçok operasyonun eş zamanlı planlanıp icra edilmesi, birliklerin çok yönlü kabiliyetini ortaya koydu.
Korgeneral Kılınç’ın şu sözleri de tatbikatın ruhunu en iyi şekilde özetliyordu:
“Vazifenin ifasını esas alan ve taarruzi ruha sahip Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı’nın kahraman ve fedakâr mensupları, ‘Kalırsam gazi, ölürsem şehit’ anlayışıyla ulusal hak ve menfaatlere zeval getirebilecek her türlü girişime karşı ayakta durmaktadır.”
Korgeneral Kılınç’ın şu vurgusu ise bölgedeki dengelere dair önemli bir hatırlatma niteliğindeydi:
“Türk Silahlı Kuvvetleri, Doğu Akdeniz’de Türkiye ve KKTC’nin hak ve menfaatlerini korumaya; Kıbrıs adasında ise uluslararası Garanti ve İttifak Anlaşmaları doğrultusunda barış ve güvenliğin teminatı olmaya devam etmektedir.”
8 Ağustos 1964’te Kıbrıs’ta şehit olan Yüzbaşı Cengiz Topel’in anısına yapılan tatbikat, geçmişin fedakârlıklarını geleceğin güvenliğiyle de buluşturuyordu.
Şu bir gerçek ki, Doğu Akdeniz’de istikrarın ve barışın korunması, sadece diplomatik çabayla değil, aynı zamanda askeri bir kararlılık ve güç de gerektiriyor. Doğu Akdeniz’de enerji kaynakları, deniz yetki alanları ve jeopolitik rekabetin giderek arttığı bir dönemde, bu tür tatbikatlar diplomatik bir duruşun da parçası. “Akdeniz Fırtınası” da bu duruş ve kararlılığın bir unsuru…
Bu anlamda, dünyaya verilen mesaj netti: Türkiye ve KKTC, hak ve menfaatlerinden asla taviz vermeyecek!
Tatbikatı, KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçisi Ali Murat Başçeri, KTBK Komutanı Korgeneral Sebahattin Kılınç, GKK Komutanı Tümgeneral İlker Görgülü, Türkiye Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan Tümgeneral Nurettin Hakan Büyükçulha, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndan Tuğgeneral Serdar Konak, Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan Tuğgeneral Samet Yüksel, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndan Tuğamiral Soner Kazankaya da izledi.
**
Züleyha Karaman
Ayşe Tatile Çıktı: Bir Vatan Sevdası…

Anadolu Ajansı’nda çalıştığım dönemde, görev süresinin sonuna doğru; 19 Şubat 2005’te KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile makamında uzun bir röportaj yapmıştım. O günlerde, popüler olan “Kurtlar Vadisi” dizisinde rol alarak, Kıbrıs davasını milyonlara anlatan Denktaş’a, “dizi oyunculuğunu” da sormuştum.
Denktaş şöyle demişti:
“Dizinin içinde Kıbrıs meselesini anlatıyorum. Çok iyi yaptığım inancındayım. Bu halka zarar gelmesin diye değil Kurtlar Vadisi dizisinde rol almak, kurtların inine bile girerim.”
Bu söz, bir liderin halkı için göze aldığı her şeyi özetliyordu aslında. Ve bugün, yıllar sonra, bir filmin ham montajını izlerken Denktaş’ın o cümlesi yeniden zihnimde yankılandı.
KKTC’de 20 Temmuz 2025’te çekimlerine başlanan “Ayşe Tatile Çıktı” filminin çekimleri bitme aşamasına gelmiş durumda. Film, Kıbrıs Türk Halkının varoluş mücadelesini, sinemanın güçlü diliyle anlatıyor. Yönetmenliğini ve senaristliğini Özer Feyzioğlu’nun üstlendiği filmde, Emre Bey ve Almila Ada başrolleri paylaşıyor. Yapımcılığını Lacivert Media’dan Coşkun Özer’in üstlendiği film, 28 Kasım’da sinemalarda olacak.
Toplamda 115 dakika olan filmin 90 dakikalık ham montajını izledim. Kıbrıs’ta yaşananları kitaplardan okumuş, o günleri yaşamış canlı tanıklardan dinlemiş birisi olarak, filmde anlatılanları fazlasıyla gerçekçi buldum. Bazı sahnelerde gözlerim doldu. Bazılarında, “Bu hikayeyi filancadan dinlemiştim” dedim. TMT Mücahitler Derneği Başkanı Celal Bayar’dan dinlediğim anılar bir sahnede yeniden hafızamda canlandı.
Film, 1958 Lefkoşa’sında başlıyor; genç bir öğretmen olan Ali’nin idealleri uğruna verdiği mücadeleyi anlatıyor. Barış hayalleri kurarken, Rum EOKA teör örgütünün saldırılarıyla başlayan toplumlararası çatışmaların gölgesinde kalan Ali, Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) saflarına katılıyor. Bir yanda büyük aşkı Aysel, diğer yanda uğruna canını vermeye hazır olduğu vatanı…
Yazının girişinde, Denktaş’la yaptığım röportajdan bahsetmiştim. Ali öğretmenin bir sahnesi, Denktaş’ın o röportajda söylediği başka bir sözü hatırlattı. Denktaş’a “aşk” hakkındaki düşüncelerini de sormuştum şöyle demişti:
“Her aşk tabiatıyla bir insanın motorudur. Bu, genç yaşta karşı cinsin aşkıdır, ileriki yıllarda evliliktir, çocuk sevgisidir ama bunların üstünde bir aşk var ki, tüm bunları kenara itersiniz ve arkaya bakmaksızın devam edersiniz; o da vatan aşkıdır. Dört çocuğu genç bir kadınla Ankara’da bırakıp gözümüz kapalı ne olacağı belli değil, küçük bir kayıkla denize açılmak, herhalde delilik değildir, başka bir şeydir, karasevdadır!”
Ali öğretmenin o sahnesinde, sanki Denktaş’ın sözleri hayat buluyordu.
Sinema; film, dizi, toplumsal hafızayı diri tutan, bir olayı etkili ve kalıcı biçimde anlatmak için eşsiz bir araçtır, anlatının en güçlü biçimlerinden biridir.
“Ayşe Tatile Çıktı”, sadece bir film değil, geçmişin acılarını, mücadelesini bugünün kalbine taşıyan güçlü bir anlatı… Kıbrıs Türk Halkının yaşadığı acılarını, direnişini, sevdasını, umutlarını ve karasevdasını anlatan bir bellek taşıyıcısı. Her sahnesi bir anıya; her diyalog, bir gerçeğe dokunuyor.
“Ayşe Tatile Çıktı” filmi, yaşanmış bir Halk hikayesidir.
Emre Bey, filmde Ali öğretmeni canlandırıyor. Film, 28 Kasım’da sinemalarda olacak.
**
-
TÜRKİYE12 saat ago
Erdoğan: Eskişehir’de 694 milyon ton nadir element bulundu
-
GÜNDEM12 saat ago
İngiltere’den yeni göçmenlere B2 düzeyinde İngilizce şartı
-
GÜNDEM12 saat ago
Kalp krizi geçiren şarkıcı Fatih Ürek, yoğun bakımda uyutuluyor
-
SPOR12 saat ago
Golden Boy’da finalistler açıklandı: Arda Güler ve Kenan Yıldız listede!
-
GÜNDEM12 saat ago
Akdeniz’de 4,3 büyüklüğünde deprem
-
GÜNDEM8 saat ago
Usta oyuncu Arif Erkin Güzelbeyoğlu hayatını kaybetti
-
GÜNDEM8 saat ago
Rum Yönetimi Savunma Bakanı Palmas: Türkiye’nin “SAFE” programına katılmasına kesinlikle karşıyız
-
GÜNDEM7 saat ago
59 araç trafikten men edildi!