Connect with us

DÜNYA

İsrail, Gazze kentini işgal etme planını “yakıp yıkma” politikasıyla sürdürüyor

Published

on

İsrail’in, Gazze Şeridi’ndeki Filistinlilere karşı yaklaşık iki yıldır sürdürdüğü soykırım savaşının önemli aşamalarından biri olan Gazze kentini işgal etme girişimi, dün itibarıyla resmen başladı.

İsrail ordusu, Gazze kentinin mahallelerine, özellikle de kuzey ve güney eksenlerindeki doğu bölgelerine yönelik bombardımanını yoğunlaştırarak kalan Filistinlileri tahliyeye zorluyor.

Bu, kentin güneydoğusundaki Zeytun Mahallesi’nde başlatılan ve “Gideon’un Savaş Arabaları 2″ adı verilen işgal planının bir parçası olarak öne çıkıyor.

Dün sabahın erken saatlerinden itibaren İsrail ordusu, kentin “tehlikeli çatışma bölgesi” ilan etmesiyle aynı zamana denk gelen saldırılarını artırdı.

Tehlikeli koşullar

Filistinli bir güvenlik kaynağı AA’ya yaptığı açıklamada, Gazze kentinin doğu kesimlerinde durumun hızla kötüleştiğini söyledi.

Kaynak, ordunun şehri ilhak amacıyla kuzey ve güneyde saldırılarını yoğunlaştırdığını, keskin nişancılık, patlayıcı yüklü araçlar ve insansız hava araçlarının kullanımını artırdığını aktardı.

İsrail ordusu ayrıca hoparlörlü dronlarla Filistinlileri bölgeyi boşaltmaya çağırdığını belirten kaynak, bu uyarılar sırasında sivillerin İsrail’in ateşi altında kaldığına dikkati çekti.

Tehlikeli bölgeler

Aynı kaynağa göre, iki haftalık yoğun saldırılar sonucunda Gazze kentinin Şeyh Rıdvan Mahallesi, büyük göç dalgalarıyla neredeyse boşaldı.

Doğudaki Ebu İskender kavşağı çevresi savaşın başından bu yana yerlerinden edilenler için güvenli bir liman olduğunu hatırlatan kaynak, ancak son saldırılarla Gazze kentinin en tehlikeli bölgelerinden biri ilan edildiğini vurguladı.

Nezle, Ebu Şerh Kavşağı ve Curet es-Saftavi bölgelerinde İsrail ordusunun araçları günlük sınırlı ilerlemeler kaydediyor, ardından patlayıcı araçlar bırakılıp geri çekiliyor.

Saftavi’de Filistinlilerin çoğu kaçtığından, bölgeye giriş artık neredeyse imkansız hale geldi.

“Gideon’un Savaş Arabaları 2” Operasyonu

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, 21 Ağustos’ta Gazze kentini işgal etmeyi amaçlayan “Gideon’un Savaş Arabaları 2 Harekatı”nı onaylamıştı.

Operasyon, Zeytun Mahallesi’nde başlatılan ve Sabra Mahallesi’ne kadar uzanan geniş çaplı saldırıların ardından gerçekleşti.

Eş zamanlı olarak İsrail ordusu, Gazze kentinin kuzeyinde, Cibaliya el-Beled, en-Nezle, es-Saftavi ve Şeyh Rıdvan mahallelerini de kapsayan bir operasyon başlattı.

İsrail ordusu, birkaç gündür Şeyh Rıdvan’ın doğusundaki yoğun bölgeleri de hedef alıyor. Drone ateşi, konut bombalamaları ve sivillere yönelik doğrudan saldırılarla Filistinlileri vuruyor.

Ağustos başından bu yana, İsrail’in saldırıları sonucu Zeytun’da 1500’den fazla konut yok oldu.

Patlayıcı robotlarla yıkım

İsrail ordusu, tonlarca patlayıcı yüklü, hasarlı zırhlı personel taşıyıcılarını bubi tuzaklı robotlara dönüştürerek tesis ve altyapılara saldırıyor.

Bu robotlar konutların etrafına yerleştirilip patlatılıyor, yüzlerce metre ötede geniş çaplı yıkıma yol açıyor. Patlama sesleri kilometrelerce öteden duyuluyor.

Soykırım süresince, Şeyh Rıdvan’ın doğusu binlerce yerinden edilmiş aileye sığınak olmuştu. Ancak yoğun ateş altında kalanlar, Gazze’nin batısına veya güneyine kaçmak zorunda bırakıldı.

İnsani yardımın durdurulması planı

İsrail devlet televizyonu KAN, dün sabah, İsrail’in gelecek günlerde Gazze kentine havadan insani yardım bırakılmasını durdurmaya hazırlandığını duyurdu.

Bu adımın, yüz binlerce Filistinliyi beklenen kara saldırısı öncesi güneye kaçmaya zorlamayı amaçladığı belirtildi.

Artan yerinden edilme

Gazze kentinin doğu, kuzey ve güneyindeki yoğun çatışmalarla aynı zamana denk gelen süreçte, Filistinliler trajik koşullar altında tehlikeli bölgelerden kaçmak zorunda kalırken, onlarcası ise şehrin batı yakasındaki sokaklarda yerde uyumak zorunda bırakıldı.

Yerinden edilmelerinin üzerinden uzun saatler geçmesine rağmen, Filistinliler Gazze kentinin kuzeyindeki evlerini ve çadırlarını terk ettikten sonra ne barınak ne de çadır bulabiliyor.

Ulaşım sıkıntısı ve kötüleşen ekonomik koşullar nedeniyle birçok Filistinli, Gazze Şeridi’nin güney bölgelerine göç etmenin maliyetini karşılayamıyor.

Filistinliler, kıtlık ve yerinden edilmenin yol açtığı yaşam krizinin, yaşam ve hayatta kalmak için temel ihtiyaçların eksikliği nedeniyle daha da ağırlaşmasından ve İsrail saldırılarının önümüzdeki günlerde yoğunlaşmasından endişe ediyor.

İsrail hükümeti, 8 Ağustos’ta, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu tarafından önerilen ve Gazze kentinden başlayarak tüm Gazze Şeridi’ni kademeli olarak yeniden işgal etmeyi hedefleyen planı onaylamıştı.

İsrail, ABD desteğiyle 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de katliam, açlık, yıkım ve zorla yerinden etme gibi soykırım politikaları yürütüyor ve Uluslararası Adalet Divanı’nın operasyonu durdurma yönündeki tüm uluslararası çağrılarını ve emirlerini görmezden geliyor.

Soykırım sonucunda 63 bin 25 Filistinli hayatını kaybetti, çoğu çocuk ve kadın olmak üzere 159 bin 490 kişi yaralandı, 9 binden fazla kişi kayboldu, yüz binlercesi yerinden edildi, 121’i çocuk olmak üzere 322 Filistinlinin yaşamına mal olan ve devam eden kıtlıkla karşı karşıya.

Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

DÜNYA

Türkiye’de Netanyahu hakkında yakalama emri çıkarıldı

Published

on

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca aralarında İsrail Başbakanı Netanyahu’nun da bulunduğu 37 kişi hakkında “soykırım” suçundan tutuklamaya yönelik yakalama emri düzenlendi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Küresel Sumud Filosu’da yer alan ve İsrail tarafından yasa dışı şekilde alıkonulan aktivistlerin suç duyurusunun ardından başlattığı soruşturmada yeni bir gelişme yaşandı.

Başsavcılık, aralarında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İsrail Savunma Bakanı Israel Katz, İsrail Sınır Güvenliği Bakanı Ben Gvir, İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir ve İsrail Deniz Kuvvetleri Komutanı Davir Saar Salama’nın da bulunduğu 37 kişi hakkında ”İnsanlığa karşı suçlar” ve “Soykırım” suçlarından tutuklamaya yönelik yakalama emri çıkardı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan yapılan açıklamada “Soruşturma sürecinde elde edilen deliller ışığında aşağıda isimleri yer alan, İsrail devlet yetkililerinin Gazze’de sistematik bir şekilde gerçekleştirilen ”İnsanlığa karşı suçlar” ve “Soykırım” eylemleri yönünden ve Küresel Sumud Filosu’na yönelik gerçekleştirilen eylemler yönünden cezai sorumluluklarının bulunduğu tespit edilmiştir” denildi.

İsrail ablukasını kırmak ve insani yardım ulaştırmak amacıyla Gazze’ye doğru ağustos sonunda yola çıkan Küresel Sumud Filosu’nu uluslararası sularda kuşatan İsrail donanması, 1 Ekim akşamından itibaren teknelere yasa dışı şekilde el koymuş ve aktivistleri rehin almıştı.

İsrail, Türkiye başta olmak üzere uluslararası toplumdan gelen baskılar sonucu Küresel Sumud Filosu teknelerinde yer alan 36’sı Türk toplam 137 kişiyi serbest bırakmıştı. Bu aktivistler seferle İstanbul’a getirilmişti.

Continue Reading

DÜNYA

UNESCO, 15 Aralık’ı “Dünya Türk Dili Ailesi Günü” ilan etti

Published

on

Özbekistan’da süren Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) 43. Genel Konferansı’nda 15 Aralık, “Dünya Türk Dili Ailesi Günü” ilan edildi.

Özbekistan’ın tarihi Semerkant şehrinde 194 ülkeden 5 binden fazla katılımcıyla geçen hafta başlayan UNESCO 43. Genel Konferansı’nda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 15 Aralık’ın “Dünya Türk Dili Ailesi Günü” ilan edilmesi önerisine ilişkin karar taslağı görüşülerek onaylandı.

Türkiye’nin UNESCO Daimi Temsilcisi Büyükelçi Gülnur Aybet, konuyla ilgili oturumda yaptığı konuşmada, Türkiye olarak UNESCO himayesinde Türk dili ailesini yaşatmak, kutlamak ve tanıtmak için tüm Türk devletlerince ortaklaşa hazırlanan önerinin eş sunucusu ülkelere teşekkür etti.

Aybet, dillerin iletişim aracı işlevinin yanı sıra medeniyetlerin de ruhu olduğunu ve nesiller boyunca kolektif hafızayı, bilgeliği ve kimliği taşıdığını belirterek, geniş coğrafyada 200 milyondan fazla kişi tarafından konuşulan Türk dili ailesinin yüzyıllardır süregelen ortak tarih ve değerlerle örülmüş zengin kültürel dokuyu temsil ettiğini vurguladı.

15 ARALIK, TÜRK DİLİNİN EN ESKİ YAZILI BELGELERİNDEN ORHUN YAZITLARI’NIN İLK DEFA DEŞİFRE EDİLDİĞİ GÜN

15 Aralık’ın, Türk dilinin 8. yüzyıla dayanan en eski yazılı belgelerinden Orhun Yazıtları’nın ilk defa deşifre edildiği gün olması açısından önem taşıdığına dikkati çeken Aybet, aynı zamanda Türk medeniyetlerinin ortak kültürel ve sanatsal zenginliklerini simgeleyen, halklar arasında kültürel yakınlaşmayı ve diyaloğu teşvik eden tarihi bir gün olduğunu söyledi.

Aybet, “UNESCO, Dünya Türk Dili Ailesi Günü’nü kutlayarak, bu vesileyle çok dilliliğe, kültürel çeşitliliğe ve halklar arasında diyaloğa olan kalıcı bağlılığını bir kez daha teyit etmektedir.” dedi.

UNESCO tarafından 15 Aralık’ın “Dünya Türk Dili Ailesi Günü” ilan edilmesi dolayısıyla yarın Türk Kültürü ve Miras Vakfınca, Semerkant’ta Türk devletlerinden de katılımcıların yer alacağı konferans düzenlenecek.

UNESCO’nun kararının irdeleneceği etkinlikte Türkiye’yi temsilen AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Türk Devletleri ile İlişkiler Başkanı Kürşad Zorlu konuşma yapacak.

Continue Reading

DÜNYA

Trump: Nijerya’daki Hristiyanlar ‘varoluşsal bir tehdit’ ile karşı karşıya

Published

on

ABD Başkanı Donald Trump, dün sağcı siyasi müttefiklerinin “Hristiyanlara yönelik soykırım” iddialarını desteklemesi üzerine, Nijerya’daki Hristiyanların “varoluşsal bir tehdit” ile karşı karşıya olduğu konusunda uyardı.

Son aylarda, Nijerya’daki “Hristiyan soykırımı” ve “zulüm” hakkındaki sosyal medya paylaşımları, ABD ve Avrupa’daki aşırı sağcılar arasında yankı buldu.

Afrika’nın en kalabalık ülkesi, uzmanların hem Hristiyanların hem de Müslümanların ayrım gözetmeksizin öldürülmesine yol açtığını söylediği çatışmalarla boğuşuyor.

Ancak Trump’a göre, “Hristiyanlık Nijerya’da varoluşsal bir tehditle karşı karşıya.”

Cumhuriyetçi başkan, Truth Social platformunda yaptığı bir paylaşımda, iddialarını destekleyecek herhangi bir kanıt sunmadan, “binlerce Hristiyan öldürülüyor ve bu toplu katliamdan aşırılık yanlıları sorumlu” ifadelerini kullandı.

Trump, Nijerya’yı Dışişleri Bakanlığı’nın “din özgürlüğünü ciddi şekilde ihlal eden” ülkeler için kullandığı “özellikle endişe verici ülke” olarak nitelendirdiğini de ifade etti.

Nijerya, çoğunluğu Müslüman olan kuzey ve çoğunluğu Hristiyan olan güney arasında neredeyse eşit olarak bölünmüştür.

Kuzeydoğu, 15 yıldan uzun süredir Boko Haram’ın elinde şiddet olaylarına maruz kalmış, bu da 40 binden fazla kişinin ölümüne ve iki milyon kişinin yerinden edilmesine yol açmıştır.

Kuzeybatıda, “haydut” olarak bilinen çeteler köylere baskın düzenleyerek bölge sakinlerini öldürüp kaçırmaktadır.

Orta Nijerya ayrıca, çoğunluğu Müslüman olan çobanlar ile Hristiyan çiftçiler arasında sık sık çatışmalara sahne olmaktadır. Bu da şiddete dini bir boyut kazandırmaktadır. Ancak uzmanlar, toprak anlaşmazlıklarının temel olarak nüfus artışından kaynaklandığını belirtmekteler.

Trump’ın Arap ve Afrika işlerinden sorumlu kıdemli danışmanı Massad Boulos ekim ayı ortasında, “Boko Haram ve DEAŞ, Hristiyanlardan daha fazla Müslüman öldürüyor” demişti.

Şarku’l Avsat’ın ACLED Kriz İzleme Merkezi’nden aktardığına göre veriler, 2020-2025 yılları arasında Hristiyanları hedef alan en az 389 şiddet olayı yaşandığını ve bunlardan en az 318’inin öldüğünü gösteriyor.

Aynı dönemde Müslümanlara yönelik 197 şiddet saldırısı, 400’den fazla kişinin ölümüne yol açtı.

Trump’ın açıklamaları, lobi gruplarının Nijeryalı ayrılıkçıların davasını aktif olarak desteklediği bir dönemde geldi.

Yabancı lobi şirketlerini düzenleyen kurallar kapsamında yayınlanan belgelere göre sürgündeki Biafra Cumhuriyeti hükümetini temsil eden Moran Global Strategies, mart ayında ABD Kongre üyelerine Nijerya’daki “Hristiyanlara yönelik zulüm” konusunda uyarıda bulunan bir mektup yazdı.

Biafra, 1967’de bağımsızlığını ilan eden ve 1970’e kadar süren kanlı bir iç savaşı başlatan, doğu Nijerya’da kısa ömürlü bir ayrılıkçı devletin adıydı.

Continue Reading